Aylin Güngör: Armenian Navy Band (Ermeni Denizcilik Orkestrası) fikri nasıl ortaya çıktı? Arto Tunçboyacıyan: Çaldığımız müziğin tarzını ‘Avantgard Folk’ olarak nitelendiriyorum. Caz müziğine ya da Latin müziğine göre daha özgün ve daha özgür bir isim olduğunu düşünüyorum. Onu yaratabilmen için avangarda da folk’a da yönelebilecek karaktere sahip olmalısınız. Bu düşünceyi savunuyordum ve bunu Ermenistan’da buldum. Kültür yapıları ve alt kültür yapılarının çok çeşitli olması, her türlü gelişmelerden haberdar olmalarını sağlamış.
Benim bugün yaşadığım hisleri ses haline getirebileceğim insanlar olduğunu düşündüğümden dolayı bu projeyi hayata geçirdim. Bu orkestradaki tüm müzisyenler hem profesyonel hem de duygularını ortaya çıkarabilen müzisyenler.
Türkiye’de, ilk olarak bu orkestra ile çaldınız. Aldığınız tepkiler nasıldı?
AT: Hayatımda ilk defa fiziğimin, düşüncelerimin ve hislerimin karşılığını buldum. Sanki insanlardan oluşan bir duvarın yıkıldığını görüyordum, çok etkilendim. Ermeni Denizcilik Orkestrası; inancın gücünü, temizliğini, saygısını ve dürüstlüğünü temsil ediyor. Eğer içinizde bu hisleri taşıyorsanız, gemiyi toprakta da yürütebilirsiniz. Geminin ihtiyacı olan suyu bu şekilde karşılıyoruz.
Etnik köklerinden uzaklaşmakta olan Türkiye’deki müzik piyasası hakkında ne düşünüyorsunuz?
AT: Bazen bir devre gelir, kuru fasulyeye mayonez koyarlar. İşte bu Avrupa’ya özenmekten başka bir şey değil bence.
Türkiye’de olan biteni uzaktan da olsa takip ediyor musunuz?
AT: Biteni daha iyi takip ediyorum!
Hazırladığınız müziğin üzerine uzun metraj bir film çekilebilir ama, çekilmiş olan filmler için sizin müziğiniz kullanılıyor. Bu konudaki düşünceleriniz neler?
AT: Bunca zamandır bu sorunun sorulmasını bekliyordum, çünkü oturup müzik yaparken kafamdaki bir resmin müziğini yapıyorum ve bunun hissedilmesini istiyorum. O an yaşadığım bir sahneyi başka bir filme yakıştırmam çok zor. Bu sebeple özellikle film müziği hazırlamıyorum.
Bir çok farklı projeniz var ve bunlar arasında caz, avangard folk ve daha farklı olan Night Ark gibi projeleriniz de var. Bu kadar yoğun olmaktan şikayetçi değil misiniz?
AT: Bir süredir sadece bu orkestra ile ilgileniyorum ama bir kaç ay öncesine kadar bir çok projede çalışıyordum. Bunlar arasında caz da vardı, heavy metal grubu da vardı. Bu çok zor bir şey değil, daimi olan ailenizin dışında arkadaşlarınızın da var olması gibi bir şey. Zaman geçiriyorsunuz, eğleniyorsunuz ve istediğinizi de yapmış oluyorsunuz. Müziği form olarak üstlenmiyorum. Caz müziği de diğer müzikler de benim için aynı duyguları verebilir. Kendi duygularımı ortaya koyarken değişiklikler yapmıyorum sadece kendi baharatlarımı kullanıyorum. Onlar da kendi baharatlarını kullanıyorlar. Tarzın hiç bir önemi yok. İçimde olanı ortaya çıkarıyorum ve isteyenlere sunuyorum. İsteyene ulaşıyorum; istemeyen de oluyordur mutlaka, herkes domates yemek zorunda değil.
Sizin karşı olduğunuz, elektronik müzik için ‘geleceğin klasik müziği’ tanımı yapılıyor.
AT: Bir bilgisayar ne kadar fikir sunabilir ki? Bir fikir değil bir örnek olabilir sadece. Teknolojinin getirdiği imkanları kullanmak lazım ama temel olarak değil, esas müziğe destek olarak kullanılmalı.